Dijital çağda her geçen gün daha fazla ekrana bakıyoruz; ve bu artık bir rastlantı değil, bir eğilim. Eğlenceden eğitime, alışverişten sosyalliğe kadar pek çok şey internet ağına taşındı ve bizi de peşinden sürükledi. Yapraklar ve mürekkebin kâğıtta oluşturduğu çizgiler giderek azaldı; notlar, kitaplar, haberler ve dahası, küçük bir ekran ve iki parmağımızın arasına hapsoldu.
Bu gelişme elbette iletişim, sosyallik ve bilgiye ulaşım rahatlığı açısından insan hayatını oldukça kolaylaştırdı. Ancak bir müddet sonra bu kolaylık, her an ulaşılabilir olma zorunluluğuyla bizi özgürleştirmekten çok kısıtlamaya başladı.

Geçirdiğimiz Dönüşüm
Bir zamanlar internet, uzaklardaki insanlarla bağ kurmak ve bilgiye ulaşmak için bir araçtı. Ancak günümüzde, talep etmediğimiz halde maruz kaldığımız doğruluğu tartışmalı içeriklerin, sansasyonel başlıkların ve dikkat çekmek için tetikleyici görsellerin egemen olduğu bir alana dönüştü. Üçüncü taraf algoritmalar ne göreceğimize karar verirken, biz kendi dikkatimizi yitiriyor ve sonsuz bir paradoksun içinde durmadan dönüyoruz.
Kartopu Etkisi: Pandemiyle Gelen Alışkanlıklar
Pandemi döneminde evlere kapandığımız uzun bir dönemden geçtik. Bu zaman içerisinde okullar ve internete uyumlanabilen işlerin pek çoğu evlere taşındı ve kendimizi, dört bir yanımız internet ağıyla çevrilmiş bir halde bulduk. Birçoğumuzun ekran süresi o dönemde öylesine arttı ki; dijital dünya artık bir araç değil, rutin hâline geldi. Gönderi atmak, hikaye paylaşmak, başkaları ne yapmış onu izlemek ve zamanın nasıl geçtiğini anlamadan kaydırmak... Pandemi bitse bile onun getirdiği bu etki, kurtulamadığımız bir gerçekliğe dönüştü.

FOMO (Fear Of Missing Out): Hep Bir Şeyi Kaçırıyor Gibi Hissetmek
Peki neden farkında olduğumuz bu durumdan kurtulamıyoruz?
FOMO, bunun başlıca sebebi. FOMO, yani “bir şeyleri kaçırma korkusu”; başkalarının bizden daha eğlenceli, anlamlı veya verimli bir hayat yaşadığına dair içten içe duyulan bir kaygı anlamına geliyor. Sosyal medya da bu duyguyu sürekli besleyen bir araç: Eksiklik hissi, huzursuzluk, kıyaslama ve yetememe duygusu… Bu da zamanın bölünmesine, yüzeysel deneyimlere ve dikkat dağınıklığına yol açıyor. Orada bulunmaktan mutlu olmasak bile mutsuzluğu, kaçırma korkumuza tercih ediyoruz.
Gözümüzü açtığımızda baktığımız ilk şey, güzel bir manzara gördüğümüzde elimizi attığımız ilk şey telefon oluyor. Uyuduğumuz zaman diliminde bile yaşanmış olanları kaçırmaktan korkuyor; gördüklerimizi, deneyimlediklerimizi başkalarına göstermezsek yaşamış gibi hissetmiyoruz.

JOMO (Joy Of Missing Out): Seçmenin Getirdiği Huzur
FOMO’nun (bir şeyleri kaçırma korkusu) karşıtı olarak ortaya çıkan JOMO, yani “bir şeyleri kaçırmanın neşesi”, ilk anda kulağa çelişkili gelebilir. Sonuçta kaçırmak genelde olumsuz bir şey gibi algılanır. Ama JOMO, tam aksine, seçtiğin şeye gerçekten odaklanmanın ve onunla tatmin olmanın verdiği iç huzuru anlatır. Ekran başında olup bitenleri takip etmek yerine, bulunduğun ana bağlanmak… Derin sohbetler, gerçek bağlar ve artan öz farkındalık da bu huzurun birer hediyesi olur. FOMO’nun yarattığı sürekli yetişme ve eksiklik hissinden sıyrılıp, JOMO’nun sakinliğine geçmek belki de bu dijital çağda kendimize yapabileceğimiz en büyük iyiliktir.

Dijital Minimalizm Nedir?
Dijital minimalizm, teknolojiden tamamen uzaklaşmak ya da her şeyi bir anda hayattan silmek değil. Aksine, çevrimiçi dünyayla olan ilişkimizi yeniden düşünmeye ve şekillendirmeye davet eden bir yaklaşım. Bu felsefe, ekran başında geçirdiğimiz zamanı azaltmaktan çok, onu daha bilinçli ve anlamlı hale getirmeyi amaçlar. Hangi uygulamalar, platformlar ya da alışkanlıklar bize gerçekten iyi geliyor? Hangileri sadece otomatik birer kaçış ya da zaman doldurma aracı? Dijital minimalizm tam da bu soruların peşine düşüyor.
Bu yaklaşım, kişinin kendi değerleri ve öncelikleri doğrultusunda çevrimiçi zamanı sadeleştirip, yalnızca gerçek katkı sağlayan, tatmin edici deneyimlere alan açmasını hedefler. Yani mesele ‘az’ olması değil, ‘daha iyi’ olması. Sürekli bildirimlerle bölünen bir dikkat yerine, odaklanmış bir zihin; sürekli bağlı kalmak yerine, gerçekten bağlı hissetmek... Dijital minimalizm, teknolojiyle kopmak değil, onunla daha sağlıklı bir bağ kurmaktır.
Neden Minimalistleşmeye İhtiyaç Duyuyoruz?
Kişisel Etkisi
Bir fotoğraf kaydırırken durup aynaya baktığımız o an… artık bize ait değil. Gözlerimiz, başkalarının hayatlarına yönelmiş; kendimize yabancılaştıkça daha çok kıyaslıyor, daha çok eksik hissediyoruz. Sosyal medya, bir zamanlar ilham veren bir pencereyken, şimdi çoğu zaman başkalarının onayına göre yaşadığımız bir sahneye dönüşmüş durumda.
Oysa internet, bilinçli kullanıldığında hâlâ güçlü bir araç. Öğrenmek, bağlantı kurmak, üretmek için sınırsız bir potansiyel barındırıyor. Ama bugünkü haliyle çoğu zaman dikkatimizi dağıtan, zamanımızı çalan ve üretkenliğimizi törpüleyen bir tuzak haline geldi.
Gerçek ilişkiler, içten sohbetler, kendimizle geçirdiğimiz sessiz anlar... Tüm bunlar ekran ışığında silikleşiyor. Dijital dünyayla bağımızı koparmak zorunda değiliz, ama onunla kurduğumuz bağı yeniden tanımlamak zorundayız. Çünkü kendimizi bulduğumuz yer, çoğu zaman ekran değil; ondan uzaklaştığımız andır.
Yalnız Kalma İhtiyacı
Algoritmalar, sürekli bildirimler ve bitmeyen içerik akışı, insan zihnini kesintisiz bir tüketim modunda tutuyor. Bu da bireyin kendine dönebilmesini, duygularını tartabilmesini, düşüncelerini dinleyebilmesini zorlaştırıyor. Kendinle baş başa kalmak bile bir "verimlilik" koşulu getiriyor: meditasyon yapıyorsan, sonuç almalısın; kitap okuyorsan, gelişmelisin. Oysa kendinle vakit geçirmek, bazen hiçbir şey yapmadan sadece var olmayı da içerir. Bir diğer boyut ise yalnızlıkla ilgili algımızın değişmesi. Sosyal medyada her an birileriyle bağlantıda olmak, gerçek anlamda yalnız kalmayı ve bunun sağaltıcı gücünü unutmamıza neden oluyor. Oysa yalnızlık, doğru yaşandığında kişinin kendini tanıması, içsel kaynaklarını fark etmesi ve sınırlarını keşfetmesi için bir zemin sunar.

Toplumsal Etkisi
Sosyal medya, büyük kamuoyu baskıları yaratabilen güçlü bir mecra. Ancak aynı zamanda, linç kültürü, manipülatif bilgi yayılımı ve kutuplaşmayı da körüklüyor. Algoritmalarla şekillenen gündemler, toplumun gerçek sorunlarını bastırabiliyor ya da tam tersi şekilde, yerine getirilemeyen adaletin, hakkını arayanların sesi oluyor. Dijital minimalizm, sadece bireysel huzur değil; daha bilinçli ve sağlıklı bir toplumsal yapıya da kapı aralayabilir.

Çevresel Etkisi
Dijital dünyanın görünmeyen bir karbon ayak izi var. Video akış servisleri, sunucular, sürekli çalışan cihazlar… Tüm bunlar enerji tüketimini artırıyor. Ayrıca, sosyal medyada sıkça karşılaştığımız hızlı moda içerikleri, tüketimi teşvik ederek çevresel tahribatı büyütüyor. Takip ettiğimiz her "stil ilhamı", bazen bir tekstil atığına dönüşüyor. Daha az tüketerek, sadece zihnimizi değil, gezegeni de koruyabiliriz.
Değişim Adımları
Dijitalleşmeyi minimalize etmekte yapılacak birkaç küçük hamlenin bile etkisi yadsınamaz. Uykuya geçmeden en az bir saat önce ekrana bakmayı kesmek buna iyi bir başlangıç adımı olabilir. Bunun yerine yazmak, bir şeyler okumak ya da herhangi bir hobiyi gerçekleştirmek kişinin kendisiyle geçirdiği vakti daha kaliteli kılar.
Sosyalleşmek ve bu sosyalleşme anlarında telefonla etkileşimi olabildiğince en aza indirmek, beden egzersizlerini arttırmak... Bu şekilde birebir bağlantılar, insanların hem kendileri hem de birbirleriyle kurduğu iletişimi daha sağlıklı bir hâle getirir.
Sonuç: Az, Gerçekte Daha Fazla Olabilir
Dijital minimalizm, hayatı kaçırmak değil, onu geri kazanmaktır. Daha az kaydırmak, daha çok yaşamak; daha az kıyaslamak, daha çok hissetmek… Belki her bildirimi görmeyeceğiz ama kendimizi daha iyi duyacağız. Çünkü bazen, dijital sessizlik en yüksek içsel sesi duyurur. kendinle vakit geçirmek artık pasif bir eylem değil, bilinçli bir direniş haline geldi. Dikkatimizi, enerjimizi ve zamanımızı geri kazanmak; sadece başkalarıyla değil, kendimizle de anlamlı ilişkiler kurabilmek için çaba göstermemiz gereken bir dönemdeyiz. Belki de en devrimci eylem, bir süreliğine ekranı kapatıp sessizce oturmak, hiçbir şey yapmadan sadece orada olmaktır.

KAYNAKLAR:
- https://www.newyorker.com/magazine/2019/04/29/what-it-takes-to-put-your-phone-away
- Sezgin, A. A., & Karabacak, Z. İ. (2019). Dijital Çağda Korku ve Keyfin Yeni Tanımı: FoMO ve JoMO. İletişim Kuram Ve Araştırma Dergisi, 2019(49), 1-11.
- https://www.atlantis-press.com/proceedings/icseal-6-19/125940979
- Sosyal Medyada Gelişmeleri Kaçırma Korkusunun Personel Güçlendirme ve İş Tatmini Arasındaki İlişki Üzerinde Düzenleyici Etkisi
- https://archive.org/details/digital-minimalism-by-cal-newport