İçeriğe atla

Okuma Süresi: 6 dakika /

İklim değişikliğinin her yerde mevcut bir gerçeklik olarak ortaya çıktığı günümüz dünyasında bu değişiklikler ile ilgili tartışmalar da daha yaygın hale geldi ve özellikle de çevre sorunlarının psikolojik etkilerine değinilmeye başlandı. EcoAmerica ve Amerikan Psikoloji Derneği (APA) tarafından 2017 yılında ortaklaşa yayınlanan "Ruh Sağlığı ve Değişen İklimimiz" başlıklı önemli bir makale, "eko-anksiyete" kavramını ortaya koydu ve bu yeni kavramın anlaşılması için ilk adımı atmış oldu. Bu kaygının nasıl ortaya çıktığını, temel nedenlerini ve bireyler üzerindeki etkilerini anlamak, çevre bilincinin karmaşık yol haritasında yön bulmada oldukça önemli bir rol oynamakta. Bu yazımızda eko-anksiyetenin derinliklerine inecek, bu duygunun nüanslarını ve hayatımız üzerindeki etkilerini anlayacak, zihinsel sağlığımız ve kolektif refahımız üzerindeki etkisini hafifletmek için uygulanabilir stratejileri keşfedeceğiz.

Eko-Anksiyeteyi Tanımlamak

İklim değişikliği, yirmi birinci yüzyılın en acil sorunlarından biri olduğundan, bireyler tarafından dikkat değer bulunmakta. Dünya nüfusunun giderek artan bir kısmı, iklim değişikliğinin bir sonucu olarak ortaya çıkan çevresel kaygılarla ilişkili artan psikolojik kaygıdan muzdarip; bu durum "eko-anksiyete", "eko-kaygı" veya "iklim anksiyetesi" olarak da adlandırılabilir. Endişe, suçluluk, utanç, dehşet, umutsuzluk ve çaresizlik gibi duyguların hepsi bu kavramın içine dahil edilmektedir. Yaşanan çevresel krizden kaynaklanan derin bir endişe ve sıkıntı duygusuyla bağlantılanan eko-kaygı, Amerikan Psikoloji Derneği tarafından çevresel kıyamete dair kronik bir korku olarak tanımlanmıştır. 

Eko-anksiyetenin tüm tanımları aynı değildir, fakat kaygı araştırmacıları arasında temel ve paylaşılan görüş, bu kaygının geleceğe yönelik olduğu ve hakkında önemli bir belirsizlik bulunan bir tehditle ilgili olduğudur. Araştırmacılar arasında da halen tartışılan asıl konu ise eko-anksiyetenin iklim değişikliği ile ortaya çıkan tamamen yepyeni bir şey mi olduğu yoksa zaten hepimizde hali hazırda var olan bir duyguyken iklim değişikliğiyle mi tetiklendiği yönündedir. Ancak ister yepyeni bir duygu, isterse kaygının bir alt dalı olarak ortaya çıkmış olsun hemfikir olacağımız asıl durum eko-anksiyetenin hayatımızın bir gerçekliği haline dönüştüğü ve belki de düşündüğümüzden çok daha fazla insanın bu kaygıyı deneyimlediğidir. Küresel bir ankette 10.000 gence küresel ısınmanın ruh sağlığına etkisi sorulduğunda bu kişilerin %59'u çok ya da aşırı endişeli, %84'ü orta derecede endişeli olduğunu belirtirken %75’i de geleceğin korkutucu olacağını düşündüğünü belirtti.

İklim Krizi ve Ruh Sağlığı

Her ne kadar acı ve sıkıntı verici olsa da, iklim kaygısı rasyonel bir durumdur ve herhangi bir akıl hastalığına sahip olduğumuz anlamına gelmez. Kaygı, bizi tehlikeye karşı uyaran, durumla ilgili daha fazla bilgi aramamıza ve olası çözümler bulmamıza neden olabilecek bir duygudur. İklim krizi gibi uzun bir sürece yayılan ve belirsiz durumlarda bu tepki, bazen pratik kaygı olarak da adlandırılabilir çünkü bu kaygı şekli, insanların uygun şekilde tepki verebilmek için davranışlarını yeniden değerlendirmesine yol açan yararlı bir etkiye sahiptir. Ancak iklim krizi çok karmaşık ve net bir çözümden yoksun olduğundan, kaygı kolayca çok yoğun, hatta bunaltıcı hale gelebilir. Üstelik, bu duyguyu yaşamak için direkt olarak bir iklim değişikliği olayına maruz kalmış olmamız da gerekmiyor. Yapılan çalışmalar gösteriyor ki iklim değişikliği, kişisel olarak iklimle ilgili felaketler yaşamamış insanların ruh sağlığını da etkiliyor: ABD'deki yetişkinlerin üçte ikisinden fazlası (%68) iklim değişikliği konusunda en azından bir miktar kaygıya sahip olduğunu bildirdi.

Eko-Anksiyete Deneyimlerinin Tanımlanması

APA Divan Konseyi temsilcisi Nancy Piotrowski’ye göre iklim değişikliği sorunlarının zihinsel sağlık üzerinde önemli etkileri var. Doktor Thomas Doherty ise şu sözleri ekliyor:“Geçmişte bir felaketin yaşanacağını, bir fırtınanın bir kasabayı sular altında bırakacağını, kuraklığın mahsulleri yok edeceğini, yangınların mahalleleri kasıp kavuracağını ve sonra sona ereceğini biliyorduk. Çünkü bu felaketler başlar ve sona ererdi; oysa iklim değişikliği sebebiyle ortaya çıkan ve gün geçtikçe tekrarlayan yeni olaylarla hasar hiç durmuyor.”

Eko-anksiyete deneyimlerini keşfetmek belki de bu yüzden uzun süreler alabilir. Hissedilen kaygının temelinde gezegenin geleceğine dair bir düşüncenin yer aldığını keşfetmek için artık neredeyse her gün karşı karşıya geldiğimiz bu duyguları tanımlayabilmek zorlaşabiliyor. Eko-kaygı yaşayan kişiler, gezegenin geleceğine ilişkin çaresizlik, korku veya keder gibi duyguları fark edebilir. Bu duyguların çeşitli gruplarda farklı şekilde yoğunlaşması muhtemeldir. Örneğin, Z Kuşağı ve Y kuşağı gibi genç nesiller, önceki nesillerin doğal düzeni bozduklarına dair bir ihanet duygusuyla ve gelecekleriyle ilgili kaygılarla boğuşabilir. Düşük gelirli gruplar ve çevre sorunlarından orantısız şekilde etkilenen bölgelerdeki insanlar da dahil olmak üzere dışlanmış topluluklar, sınırlı kaynaklar ve iklim etkilerine karşı dayanıklılık nedeniyle artan stresle hem daha çok yıpranabilir hem de bu strese karşı daha dirençli olmayı deneyimleyebilir. Örneğin yerli topluluklar toprakla derin bağlar kurdukları için ekolojik değişimlere ilk elden tanık oluyor ve bu da kaygı seviyelerini artırıyorken şehirli insanlar için eko-anksiyete daha çok sosyal medya görselleri aracılığıyla dolaylı olarak tetikleniyor olabilir. İklim eylemi ile uğraşan aktivistler ve çevreciler, yavaş ilerleme veya siyasi direnişin ortasında aralıksız savunuculuk çabaları nedeniyle tükenmişlik ve duygusal tükenmeyle karşı karşıya kalabilir. 

Geleceğe dair varoluşsal kaygı ve korkuların yanı sıra, iklim değişikliği ruh sağlığını doğrudan (doğal afetler veya sıcaklık yoluyla) ve dolaylı olarak (yerinden edilme, göç ve gıda güvensizliği yoluyla) etkileyebilir. Örneğin kuraklıkların yaygınlaşmasıyla yaşadığımız bölgedeki baraj seviyelerindeki azalmaya şahitlik edişimiz gelecekte yaşanabilecek olan su krizi ile ilgili tehlikede ve çaresiz hissetmemize sebep olabilir. 2017 yılında yapılan bir araştırmada artan sıcaklıklar, psikiyatrik nedenlerden dolayı acil servise başvuruların artmasıyla ilişkilendirilmiştir. Ayrıca gıda güvensizliği ile depresyon, anksiyete ve davranışsal problemler arasında bağlantılar bulunmuştur. 

Farklı durumlarda farklı şekillerde ortaya çıkan kaygı deneyimlerin tanınması, eko-anksiyeteden etkilenen birey ve toplulukların ele alınması ve desteklenmesi açısından oldukça önemlidir.

Eko-Anksiyete ile Nasıl Başa Çıkılır?

Belirsizlik ve kontrol kaybı iklim kaygısı ile yakından ilişkilendirildiğinden, bununla başa çıkmanın en iyi yolu harekete geçmektir.

Duygularınızı kabul edin, onlara izin verin ve araştırın: Çevre sorunlarıyla ilgili korku, keder veya kaygı gibi duyguların ağırlığını kabul etmek ve bu duyguları deneyimlememek için direnç göstermemek, eko-kaygıyla baş etmede kritik bir ilk adımdır. Bu duyguları bastırmak yerine, yüzeye çıkmalarına izin vermek ve kökenlerini araştırmak, kişisel kaygılara ve daha geniş çevresel krizle olan bağlantılara dair içgörü sağlayabilir. Bu yazıdan sonra çok daha iyi biliyoruz ki bu duyguları hissederken yalnız değiliz!

Duygularınızı güçlenmeye yönlendirin: Eko-anksiyete zaman zaman konfor alanımızı zorlayan bir duygular yığınını kucağımıza bırakabilir. Bu ezici duyguları olumlu eylem için bir katalizöre dönüştürmek güçlendirici olabilir. Deneyimlediğimiz kaygıdan elde edilen enerjiyi, kişisel yaşam tarzı değişiklikleri veya toplumsal katılım yoluyla yapıcı çabalara katılmak için kullanmak, bir amaç ve eylemlilik duygusu sağlayabilir. Bu proaktif yaklaşım yalnızca çaresizlik duygularını azaltmakla kalmayarak, çevre sorunlarına somut çözümler ile katkıda bulunan projelerin içinde bulunmamıza da vesile olabilir.

Kendinizi eğitin: Çevre sorunları, altta yatan nedenler ve potansiyel çözümler hakkında daha derin bir anlayış kazanmak, bireyleri karmaşık zorlukların üstesinden gelmek için gereken bilgilerle donatır. Saygın kaynakları araştırmak, çalıştaylara katılmak veya iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik odaklı tartışma gruplarına katılmak bakış açımızı genişletir, güven aşılar ve bilinçli karar almayı teşvik eder. Ayrıca çevremizdeki kişilerin eko-anksiyete deneyimlerini gözlemleyerek kendimizi de daha iyi fark etmemize yardımcı olur.

Küçük adımlarla başlayın, kontrol edebildiğiniz şeylere odaklanın: Çevre sorunları ve iklim değişikliği ile ilgili ne kadar kaygılanırsak kaygılanalım biliyoruz ki bu durumu tek başımıza düzeltmemiz mümkün görünmüyor. Ancak bu demek değil ki bireysel olarak yaptığımız herhangi bir şeyin çevre sorunları için etkisi olmayacak. Tek kullanımlık plastiklerin azaltılması, enerji tasarrufu veya çevre dostu işletmelerin desteklenmesi gibi kendi kontrolümüz altındaki bireysel eylemlere odaklanarak başarı duygusunu ve daha fazla değişim için motivasyonu teşvik eden somut etkilere tanık olmamız; küçük adımlarla başlayarak adımlarımızı hep beraber bir yola çevirmemiz mümkün.

Sosyal medya yerine doğada zaman geçirin: Odak noktasını dijital ekranlardan açık havada, doğada kaliteli zaman geçirmeye kaydırmak, eko-anksiyeteye karşı güçlü bir panzehirdir. Doğa, düşünmek, rahatlamak ve çevreyle bağlantı kurmak için bir sığınak sunar. Katılımcıların sabit aralıklarla iklim değişikliği ile ilgili medya girdisi aldığı bir çalışma sosyal medyadaki haberlerin eko-anksiyeteyi artırdığını göstermektedir. Bunun yerine yürüyüş yapmak, bahçeyle uğraşmak ya da sadece doğal ortamlarda bulunmak farkındalığı teşvik eder, stresi azaltır ve doğal dünyanın güzelliğine ve dayanıklılığına daha derin bir takdir duymamızı sağlar.

Vegan olun: Oxford Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmaya göre vegan olmak, negatif çevresel etkimizi azaltmanın "en büyük tek yoludur". 2018 yılında Science dergisinde yayınlanan bir araştırma ise et ve süt ürünlerinden vazgeçmenin bireyin gıdadan kaynaklanan karbon ayak izini %73'e kadar azaltabileceğini ortaya koydu.​​ Hayvansal ürünlerden kaçınarak sera gazı emisyonlarının azaltılmasına, su tüketiminin azaltılmasına ve hayvan tarımından kaynaklanan ormansızlaşmayla mücadeleye katkıda bulunarak negatif çevresel etkimizi azaltabiliriz. Negatif çevresel etkimizi azalttığımızın bilincinde olmak hissettiğimiz iklim kaygısını azaltmakta önemli bir rol oynayabilir: Nutritional Neuroscience dergisinde yayınlanan bir çalışma vegan beslenmenin daha düşük kaygı ve stres düzeyleriyle ilişkili olabileceğini bulmuştur. Bilinçli yaşam tercihleri yapmak kişisel eylemler ile çevresel değerler arasında uyum duygusunu teşvik eder, aynı zamanda hayvan refahına yönelik etik düşüncelerle de uyumludur. 

Sonuç olarak, eko-anksiyete kavramı, gezegenimizin geleceğine yönelik ortak kaygımızın ve bunun zihinsel sağlığımız üzerindeki etkisinin keskin bir yansıması olarak ortaya çıktı. Bu duygusal tepkiyi anlamak çevresel sorunlar ile psikolojik sağlığımız arasındaki karmaşık bağlantıyı fark etmemizi sağlar. Kendimizde ve başkalarında eko-kaygı belirtilerinin farkına varmak, destek sunmamıza ve bu duyguları yönetmeye yönelik proaktif adımlar atmamıza olanak tanır. Değişen dünyamızın karmaşıklıklarında yol alırken, iklim kaygılarımızı anlamlı değişim için bir katalizöre dönüştürmemiz mümkün. Çevresel farkındalığa ve zihinsel sağlığa değer veren bir topluluğu teşvik ederek hep birlikte daha sürdürülebilir bir gelecek yaratabiliriz. Büyük ya da küçük eylemlerimizde güçlenme duygusunu benimsemek, yalnızca kaygılarımızı hafifletmekle kalmayacak, aynı zamanda bizi gezegenimizle daha uyumlu bir ilişkiye doğru itecektir. 

Birliktelik, farkındalık ve empati ile desteklenen eylemlerimiz gerçek bir fark yaratabilir.

 

Kaynaklar: 

  1.  https://www.mdpi.com/2071-1050/12/23/10149 
  2.  https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S088761852300083X 
  3.  https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0272494422001323 
  4.  https://www.apa.org/monitor/2021/03/ce-climate-change 
  5.  https://www.researchgate.net/publication/344363346_Anxiety_and_the_Ecological_Crisis_An _Analysis_of_Eco-Anxiety_and_Climate_Anxiety 
  6. https://www.newportinstitute.com/resources/mental-health/climate-change-anxiety/#:~:text=How%20many%20people%20suffer%20from,their%20daily%20life%20and%20functioning 
  7.  https://www.thelancet.com/journals/lanplh/article/PIIS2542-5196(21)00278-3/fulltext 
  8.  https://www.apa.org/news/press/releases/2020/02/climate-change 
  9.  https://www.apa.org/monitor/2021/03/ce-climate-change 
  10.  https://mentalhealthcommission.ca/resource/understanding-and-coping-with-eco-anxiety/ 
  11.  https://www.thelancet.com/journals/lanplh/article/PIIS2542-5196(17)30045-1/fulltext 
  12. https://publications.aap.org/pediatrics/article-abstract/118/3/e859/69256/Food-Insecurity-and-the-Risks-of-Depression-and?redirectedFrom=fulltext?autologincheck=redirected
  13. https://www.ijese.com/article/the-influence-of-climate-crisis-related-media-reporting-on-the-eco-anxiety-of-individuals-13044 
  14.  https://www.ox.ac.uk/news/2018-06-01-new-estimates-environmental-cost-food 
  15. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/25415255/

Sepet

Sepetiniz şu anda boş.

Alışverişe Başla

Seçenekler